Hauptstädte Mitteleuropas II

Bratislava, Budapest, Prag

Orta Avrupa’ nın Başkentleri II

Orta Avrupa, Merkez Avrupa veya Çekirdek Avrupa tanımı, ne siyasi açıdan, ne de kültür tarihi veya doğal özellikleri bakımından sınırları kesin olarak belirlenemeyen bir bölgeyi tarif eder. Ama Ren nehri, Orta Avrupa’nın batı ve kuzey batısında kaba bir doğal sınır olarak kabul edilir. Kuzeyde, Eider ile birbirine bağlanan Kuzey ve Baltık Denizleri, doğuda Weichsel, güneyde ise Karpatlar ve Alpler. Orta Avrupa ülkeleri arasında sayılan ülkeler: Almanya, İsviçre, Liechtenstein, Avusturya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Macaristan ve Polonya’dır. Avrupa, ılıman iklim kuşağındadır. Orta Avrupa ülkeleri ise, mesela İskandinav ülkelerin aksine, sıcak-ılıman kuşaktadırlar. 1. Bratislava 1.1 Little Big City Slovakya’nın başkenti Bratislava, Viyana’dan sadece 60 km kadar uzakta, tam Macaristan ve Avusturya’nın devlet sınırlarında bulunur. Bratislava’nın yaklaşık olarak 425.000 nüfusu vardır ve Slovakya’nın en büyük şehridir. Burada eskiden beri tarih yazılır. Başkent, politik, ekonomik ve kültürel merkez olarak kabul edilir. Birçok binası koruma altındadır. Bunlardan bir tanesi Slovak Milli Tiyatro binasıdır. Macar monarşisi zamanında kralların taç giyme törenleri Martin Katedrali’nde yapılırdı. Mozart, henüz altı yaşında iken Bratislava’da konuk sanatçı olarak konser verir. Franz Liszt, piyano virtüözlüğü kariyerine burada başlar, ve Béla Bartók temel müzik eğitimini burada alır. Kont Grassalkovich’in geç barok stilindeki yazlık sarayı, barok müziğin odak noktası idi. Saray bugün cumhurbaşkanının konutudur. Şehrin atmosferi eskiden beri düşünürlerin ve bilim adamlarının izlerini taşımıştır. Comenius Üniversitesi her zaman bunun bir kanıtı olmuştur. 1.2 Tuna kenarındaki şehir Tuna Nehri’nin eni Bratislava’da 300 metreye kadar ulaşır. Birçok köprü, şehrin değişik semtlerini birbirine bağlar. Bunların en ünlüsü Nový Most köprüsüdür. Üstünde yaya geçidi de bulunan dört şeritli köprü, modernliğin sembolüdür. Şehrin tarihi simgesi olan Bratislava Kalesi, Tuna’nın kıyısındaki bir kayanın üzerinde yükselir. Bu kaya, uygun stratejik konumundan dolayı erken taş devrinde bile yerleşim alanı olarak kullanıldı ve nerdeyse 400 yıl boyunca Roma İmparatorluğu’nun sınırı buradan geçti. Slovak Parlamentosu, akış-yukarı bakıldığında, kalenin görüş alanındadır. Su romantizmine meraklı olan turistler, Viyana’ya gemi ile giderler. Acelesi olanlar ise hızlı katamaranı kullanır. Twin City Liner yaklaşık 75 dakikada hedefine ulaşır. Bratislava’nın sadece birkaç kilometre ötesinde, Morava ve Tuna’nın birleştiği yerde, Teb Kalesi olarak da tanınan Devin Kalesi yükselir. Kalenin bulunduğu kaya, İsa’dan önceki çağda bile stratejik açıdan önemli rol oynadı. Slavların daha sonraki zamanda inşaa ettiği hisarın dramatik bir hikâyesi vardır ve bugün milli bir kültür anıtı olmuştur. 1.3 Bratislava’da yaşam Şehrin tabloya benzeyen eski kent mahalleleri, Bratislava’nın kültürel merkezini oluşturur. Eski belediye binasının barok kulesi gibi, caféler ve restoranlar da ana meydan için karakteristiktir. Şehrin merkezine yerleşen tuhaf insanlar var. Etrafı şaşkın bakışlarla izleyenler. Bir tanesi atıksu kanalında saklanmış ve bulunduğu yerden olanları seyrediyor. Bu zavallı, defalarca arabalar tarafından çiğnenmiş. Şimdi onu özel olarak kurulan bir trafik işareti ile korunmaya çalışılıyor. Şehrin eski tahkimatından günümüze kalan sadece harika bir manzara sunan Mikail Kapısı’dır. Bratislava, geleneklerinde birçok halkın izlerini taşıyan bir şehirdir. Çeşitli kültürlerin insanları burada barış içinde birlikte yaşadılar. Bunların arasında Romenler de vardı. Eski kentte yaşamanın ayrı bir havası vardır, ama ona göre de bedel ödemek gerekir. Bratislava, artık dünyanın en pahalı elli şehrinden biri sayılıyor. Bratislava açık bir şehir haline gelmiştir. Tarihin ve modernliğin nasıl bir ahenk oluşturabileceği konusunda herkesi ikna edebilecek durumdadır. 2. Budapeşte 2.1 Tuna’nın kenarındaki Metropol Macaristan’ın başkenti Budapeşte’dir. Ülkenin kuzey bölümünde, Tuna nehrinin kenarında ve Slovakya sınırının yakınlarında bulunmaktadır. 1,7 milyon nüfusu ile soğuk kışları ve sıcak yazları olan, oldukça kuru, fakat ılıman, kıtasal iklime sahiptir. Budapeşte’nin tarihi, Aquincum isimli Romalı yerleşim bölgesinin 89 yılı dolaylarında kurulması ile başlar. Budapeşte bir ikiz şehirdir ve Tuna nehrinin böldüğü Buda ve Peşte taraflarından oluşur. Bu iki bölge çok sayıda köprü ile birbirine bağlıdır. İlk geçişi, inşaatı 1839 – 1849 yılları arasında devam eden ve şehrin sembollerinden olan zincirli köprü sağlamıştır. Tuna üzerinde günümüzde de hala gemicilik yapılmaktadır – uluslararası yük gemileri ve lüks kruvazörler Budapeşte’yi su yolundan geçerler. 2.2 Buda ve Peşte semtleri Tuna’nın düzlük olan doğu kıyısında bulunan Peşte semti, şehrin yüz ölçümünün üçte ikisini kaplar. Tuna kıyısı, mimari eserler sergileyen bir galeri gibidir. En görkemli yapıt ise, İngiliz Parlamentosu’nu model alan Parlamento binasıdır. Binada yaklaşık 700 oda bulunmaktadır. Çok uzağa gitmeden, Macaristan’ın en üst düzeydeki bilimsel otoritesi olan Bilimler Akademisi’ni görmek mümkündür. Kahramanlar Meydanı’nda, Macaristan için drastik olaylar yaşanmıştır. Ülkenin en önemli şahsiyetleri Milenyum Anıtı’nda ölümsüzleştirilmiştir. Macar’ların milli gururu ise Roma stiline uyan heykellerde yansır. Sanat Galerisi görüş mesafesindedir. Sergilere yerli ve yabancı sanatçılar davet edilir. Pek çok Yahudi göçmen, ikinci dünya savaşının sonunda Budapeşte’ye dönmüştür. 7’inci mıntıkada bulunan Dohány Caddesi’ndeki sinagog, 3000 mümini barındırabilecek boyutu ile, Avrupa’nın en büyüğüdür. Avlusunda, heykeltraş Imre Varga’nın soykırım anıtı bulunmaktadır. Şehrin en büyük Hıristiyan kilisesi, 96 metre yüksekliğindeki kubbesi ile Peşte tarafında bulunan Aziz İstvan-Bazilika’sıdır. Kral İstvan’ın mumyalanmış sağ eli, önemli bir kutsal emanet olarak katedralin içinde sergilenir. Tuna’nın batı kıyısında bulunan bol tepeli Buda tarafı, şehrin yüz ölçümünün kalan üçte birini içine alır. Haşmetli Kale Sarayı, Tuna’ya 60 metre yüksekliğindeki tahtından bakar. Saray, yüzyıllar boyunca Macar kralların rezidansı olmuştur. Birçok turist, teleferikle kolayca ulaşılabilen bu saraydan çok etkilenir. Tuğrul kuşu, saraya girip çıkanları gözetler. Bu efsanevi dev şahin, Macar’ların atası kabul edilir. Aslanlı kapıdan geçerek sarayın iç avlusuna ulaşılır. Savoy Prensi Eugen’in binici heykeli sarayın ana girişinde boy gösterir. Bu Avusturya’lı komutan, Macar tarihinin kahramanlarındandır. 1697’de Türkleri yenerek ülkeyi kurtarmıştır. Matyas Çeşmesi, 1495 yılında ölen ve bir halk kahramanı olan Kral Matyas Korvin’i hatırlatır. Şehrin muhtemelen en güzel manzarası, garip kuleleli balıkçılar burcundan seyredilebilir. Bu neoromantik tesis, eskiden balıkçı pazarının bulunduğu yerde yükselir. Burcun önünde, Macar’ların ilk kralı olan ve Hıristiyanlığı Macaristan’a yayan Kral İstvan’ın binici heykeli durur. 13. yüzyılda yapılan Buda’daki Matyas Kilisesi, Budapeşte’nin en ünlü kilisesidir. O da kale semtinde bulunur ve çok sevilen Kral Matyas Korvin’in adını taşır. Tuna’nın aşağıya akış yönünde, Buda’da, Gellért dağı yükselir. İkinci dünya savaşında Macaristan’ın bağımsızlığını kazanan askerlerin bu anıtı, uzak mesafeden de görülebilir. 2.3 Budapeşte’nin altyapısı ve eğitim sistemi Budapeşte’nin metrosu, Londra Underground’dan sonra Avrupa’nın ikinci eski metrosudur. Yapımı 1896’da tamamlanmıştır ve bu yüzden Milenyum-Metrosu da denir. Direkt demir yolu bağlantısı sağlayan üç uluslararası tren istasyonu, Budapeşte’nin, 25 Avrupa başkenti ile bağlantısını sağlar. Viyana ve Budapeşte arasında sefer yapan trenler 3’er saat ara ile kalkarlar. Macar okul sistemi, eski ve yeni eğitim sistemlerini birleştirir. Eğitimin temeli, 8 yıllık ilköğrenimden geçer. Orta öğrenimde gruplandırma yoktur. Almanca konuşulan bölgelerde olduğu gibi, liseler ve sürekli eğitim sağlayan başka okullar mevcuttur. 2.4 Şehrin atmosferi Budapeşte kaplıca şehri olarak da tanınır. Daha Romalılar zamanında bile şehrin kaynak suları değerlendirilirdi. Kaplıcaların gösterişli ve etkileyici mimarisi de onların izlerini taşır. Budapeşte’nin en cazip alışveriş semtleri Peşte’de bulunur. Váci utca isimli yaya bölgesi, şehrin en eski ticaret merkezi olarak kendine has çekiciliğini saklar. Restoranlar ve küçük lokaller, sokak müzisyenleri ve çingeneler, gençler yaşlılar, hepsi bu Tuna Metropolü’ne canlılık katıyor ve özel bir hava veriyor. Böylece yaya bölgesi konser sahnesine, Kahramanlar Meydanı ise kaykay alanına dönüşüyor. Kahramanlar Meydanı’ndaki küçük şehir ormanı sevilen bir dinlenme yeridir. Vajdahunyad Kalesi ormanın tam ortasındadır. 1896’da Transilvanya’daki bir kalenin benzeri olarak inşaa edilmiştir ve bir masal sarayının romantizmine sahiptir. Anonymus anıtı 12. veya 13. yüzyılda yaşadığı düşünülen anonim bir hikâye yazarının anısına yapılmıştır. Macaristan’daki ilk tarih kaydını onun yazdığı söylenir. Tuna üzerinde yapılan bir gemi yolculuğu, bu görkemli tarihi binaları ve şehrin sembollerini çok özel bir şekilde ortaya koyuyor. 3. Prag 3.1 Moldau Metropolü Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag, Avrupa’nın ortasında yer alır. Burada, 500 km² alanda, 1.2 milyon insan yaşar. Prag havsalasında daha ilk çağlarda, Moldau’un her iki kıyısına da yerleşim alanları kurulmuştur. Bunlar kısa sürede önemli bir ticaret merkezi oluşturacak şekilde, kaynaşarak büyüdü. Birçok mühim ticaret yolu işte burada, Prag’da kesişiyordu. Şehrin stratejik açıdan uygunluğunu keşfeden IV. Karl olmuştur. Moldau üzerindeki ilk sağlam bağlantı olan Karl Köprüsünü yaptırır. Buna rağmen asilzadeler kalenin olduğu tarafta, tüccarlar ise şehrin diğer kıyıdaki eski bölümünde kalır. Hradschin dağı, 9. yüzyıldan beri bu Tuna Metropolünün zenginliğini ve gücünü vurgular. Ve dünyanın en geniş kapalı kale alanı burada doğar - Prag Kalesi. Değişik mimarlar, nesiller boyu çeşitli yapı stilleri kullanarak kalenin bugünkü görüntüsünü yarattılar. Kalenin kendisi başından beri dönemin hükümdarlarının ikametgâhı oldu. Bugün de hâlâ cumhurbaşkanının resmi rezidansıdır. Çek Cumhuriyetinin en büyük kilisesi olan Aziz Vitus Katedrali, kale kuruluşunun tam ortasındaki alana hakimdir. Katedral, IV.Karl’ın emri ile Prag’ın Başpiskoposluğa yükseldiği 1344 yılında gotik tarzda inşaa edilmiştir. Son yapı çalışmalarının tamamlanması için yüzyılların geçmesi gerekti. Son derece etkileyici olan iç kısmında, katedralin en değerli kutsal emaneti olarak, yapıya ismini veren Aziz Vitus’un başı saklanır. 3.2 Görülmeye değer mimari yapılar Tüccarların semti olan eski kent, her zaman en canlı bölge olmuştur. Daha 10. yüzyılda tüccarlar ve sanatkârlar buraya yerleşmeye başlamıştır. Bugün Eski Kent Meydanı olarak bilinen geniş pazar yeri, dolayısyla hep semtin kalbi olmuştur. Gezgin tüccarlar, Teyn Kilisesi’nin arka avlusunda „harcirahlarını“ – yani gümrük bedellerini – öderlerdi. Meydanı çevreleyen mimari olağanüstüdür. Romantik ve gotik stildeki eski binalar çoğu zaman barok tarz kullanarak yenilenmiştir. Prag’ın tarihine giden yolculuk işte burada, ilk kralların da taç giydikleri yerde başlar. Eski kentteki belediye binasında bulunan astrolojik saatin saatbaşı duyulan çan sesleri, Prag’ın el sanatları ve entellektüellik konusundaki geleneklerinin bir kanıtıdır. Eski kent bölgesinin kenarlarında, Cumhuriyet Meydanı bulunur. Barut Kulesi’nin hemen yanında, görkemli art nouveau stilinde yapılan temsil binası, yani yerel idare binası yer alır. Aslında şehir surlarının bir parçası olan 65 metre yüksekliğindeki Barut Kulesi’nin yapımı 400 yıl sürmüştür. Kule, adını 17. yüzyılda barut deposu olarak kullanıldığı dönemde almış. Hradschin dağının tepesindeki Strahov Manastırı, Prag için tipik olan değişik mimari stiller gösterir. Romantik tarzdaki birçok bina, erken gotik tarzda tamamlanır. Bazılarında Barok veya Rönesans’ın izleri dahi görülebilir. Prag’da, mesela kübizm gibi modern yapı stillerine de rastlanır. Amerika’lı mimar Frank O. Gehry’nin ‚Dans eden evi’ ender görülen bir tarzı sergiler. Amacı, başarılı dans ikilisi Ginger Rogers ve Fred Astaire’i hatırlatmaktır. 3.3 Prag’da kültürel yaşam Prag çok erken çağlarda Avrupa kültürünün merkezi haline gelmiştir. Çek müziği ve tiyatrosu burada doğmuştur. Prag’ın bütün gururu Milli Tiyatro binasında ölümsüzleşmiştir. Halkın parası ile yapılan bina, Anton Dvorak ve Friedrich Smetana gibi bestecilerin sahnesi olmuştur. Sınıflar Tiyatrosu, Çek ve Alman topluluğu ile uluslararası bir buluşma noktası idi. Wolfgang Amadeus Mozart burada „Figaro’nun düğünü“ ve „Don Giovanni“ operalarını sergilemiştir. Aynı şekilde Carl Maria Weber ve Clara Schumann da çalışmalarını burada sürdürmüşlerdir. Richad Wagner’in „Nibelung’un yüzüğü“ operası, görkemli Milli Opera binasında, 50 kez sunulmuştur. Alman ve Çek olarak tanınan Opera, 19. yüzyılda Alman Tiyatro Birliği tarafından kuruldu. Prag, erken zamanlarda eski kentin „Josefov“ mahallesinde kültürel anlamda büyük rol oynayan kalabalık bir Yahudi topluluğunu barındırıyordu. Burada doğan Franz Kafka, dünya çapında üne kavuşmuştur. Josefov mahallesindeki sinagoglar, Avrupa’nın en eskilerinden sayılırlar. İlki, henüz 13. yüzyılda yapılmıştır. En tanınmışları ise etkileyici stili ile, Jübile Sinagogu’dur. Eski Yahudi mezarlığı sadece mahallesinin hikâyesini anlatmakla kalmıyor – aynı zamanda Prag’ın kültürünün de vazgeçilmez bir parçasıdır. Prag sadece klasik müziğin beşiği değildir, keza caz müziği de burada yerini bulmuştur. Şehir eskiden beri müzik ile iç içe yaşar. Sanatsal özgürlük ve karakter, IV. Karl döneminde şekillenmiştir ve hâlâ etkinliğini korur. Modern yaşam tarzı Prag’ın kültür tarihi kulisinde yaşanır. Prag’ın eski kenti, UNESCO tarafından kültür mirası ilan edilmiştir ve bugün bu büyük şehrin ayrılmaz bir parçasıdır. Wenzel meydanına hakim olan Aziz Wenzel, birçok tarihi olayın tanığı olmuştur. Şehrin genel havası sokak müzisyenleri tarafından olduğu gibi, café ve restoranlardan da etkilenmiştir. Geleneksel Bohemya mutfağı çok itibar görür. Moldau kenarında yenilen yemekler kuvvetlidir. Herkesin ilgisini çekecek bir şey bulabileceği Avrupa metropolü Prag’ın temeli, çok yönlü tarihidir. 4. Varşova 4.1 Altyapı Polonya’nın başkenti, Orta Avrupa’nın en önemli trafik, ekonomi ve ticaret merkezlerinden sayılan Varşova’dır. Weichsel nehrinin kenarındaki şehir, 1.7 milyonluk bir nüfusa sahiptir. Hareketli tarihi ve Orta ve Doğu Avrupa arasındaki konumundan dolayı politik açıdan önemli rol oynar. Varşova, aynı zamanda zenginleşen bir ekonominin de merkezidir. Gayrisafi yurtiçi hasılanın %15 civarındaki oranı, burada elde edilir. Gayrisafi milli hasılanın yarısından çok fazlasını oluşturan hizmet sektörü, Polonya’nın ekonomisine hakimdir. Merkez ve finans metropolü Varşova’dır. Şehir böylelikle dış kökenli yatırımların ve Orta ile Doğu Avrupa arasında gerçekleşen ticari faaliyetlerin çıkış noktasıdır. Varşova menkul kıymetler borsası, dünyanın en hızlı gelişen borsa merkezlerinden biridir. Varşova’da uluslararası bir havaalanı ve yeraltı merkez tren istasyonu bulunmaktadır. Otoban yol şebekesi henüz yapım aşamasındadır. Baltık ülkelere gidecek hızlı yolun yapımı ise 2015 yılı için planlanmıştır. Kullanılan toplu taşıma araçları otobüs ve tramvaydır. Varşova, bilginlerin şehri olarak tanınır. Bilim adamı Stanislav Staszic, Staszic Sarayı’na isim babalığı yapmıştır. Saray, 19. yüzyılda, „Bilimin Dostları“ için inşaa edilmiştir ve günümüze kadar da Birliğin ikametgâhı olmuştur. Varşova Üniversitesi ülkenin en önemli üniversitelerindendir. Burada teori derhal pratiğe dönüştürülmektedir. Polonya’nın eğitim sistemi üç basamaklıdır: İlkokul, ortaokul, mesleki eğitim veya lise mezuniyeti. Devam mecburiyeti 18 yaşına kadardır. 4.2 Tarihin ve politikanın sahnesi Eski kent UNESCO tarafından kültür mirası ilan edilmiştir. Büyük üçgen saray meydanı bu semt için uygun bir örnektir. Varşova burada Masov Voyvodalığı’nın yeni bir şehri olarak, 13. yüzyılda kuruldu. Erken barok tarzında inşaa edilen sarayın yapı çalışmaları 16. yüzyılda tamamlandı. Saray, Varşova’nın 1939’da bombalanması sırasında tamamen yanmıştır. Kalıntılar halktan gelen bağışlar ile savaş sonrası orijinaline uygun olarak yeniden yapıldı. 1596’da Polonya kralı Sigismund III. Vasa, Varşovayı başkent ilan etti. Şehrin sembolü olan Sigismund Sütunu bunu hatırlatır. Sütun, meydanın odak noktasıdır. Görkemli pazar meydanı 13. yüzyıldan bu yana eski kentin coğrafi ve tarihi merkezi olmuştur. Burada daha ziyade el sanatları ile uğraşanlar ve tüccarlar yaşardı. Meydanın ortasında, kılıcını korur gibi şehrin üzerinde tutan denizkızı Syrenka’nın popüler heykeli bulunmaktadır. Efsaneye göre şehrin temeli atılırken denizkızı orada bulundu ve bu sebeple de şehir armasını süslüyor. Pazar yerinin yakınlarındaki St. John Katedrali, Varşova’nın ayakta kalan en eski kilisesidir. Aynı şekilde, geç gotik mimarisi ile Meryem Ana Kilisesi de şehrin en eski kiliseleri arasındadır. Varşova, ikinci dünya savaşının 1939’da patlak vermesinden sonra Nasyonal Sosyalizme karşı yapılan direniş hareketlerinin merkezi olur. Bundan beş yıl sonra, 1944’ün ağustos ayında, Polonya ordusunun kendi içinde organize ettiği Varşova İsyanı yaşandı. İsyan, Alman işgalciler tarafından vahşice bastırlıdı. Bir anıt, yaşanan olayları işaret eder. Kendi türündeki en büyük getto olan Varşova gettosunda yaşananları ise, yine üzücü bir monüman sayesinde hatırlıyoruz. Polonya’dan ve Nasyonal Sosyalistler tarafından kuşatılan birçok ülkeden gelen Yahudiler, buraya getiriliyordu. Getto’daki yaşam şartları acımasızdı. Yahudilerin çoğunu toplama kamplarının birinde gerçekleşecek olan ölüm bekliyodu. 4.3 Modern Varşova Varşova’nın genel görünümü, bugüne kadar komünist dönemin bariz bir mirası olan düz mimariden etkilenmiştir. Sosyalist Realizmin mimarisi ise bambaşka bir şekilde gösteriyor kendisini. Halk arasında „Stalin dikeni“ de denilen Bilim ve Kültür Sarayı üstün bir şekilde şehrin ortasından göğe yükselir. Bina, Stalin’in kendine has, süslü stilinde yapılmıştır. Kültür Sarayı, 230 metre yüksekliği ile şehrin en yüksek binasıdır. İçinde çok sayıda radyo ve televizyon istasyonunun yanısıra, sinemalar, tiyatrolar ve müzeler de bulunmaktadır. 90’lı yılların başlarında, şehrin mimarisinde bir değişiklik gözlemlenebiliyordu.164 metre yüksekliğindeki Intercontinental Oteli gibi cam gökdelenler ufku belirliyor artık. Şehrin siması neredeyse her gün değişmektedir. Eski kentte durum farklıdır. Geçmiş burada canlılığını korur, ve dün ile bugün arasındaki dengeyi sağlar.