Bloggen

Was ist das?

Weblog, veya kısaca blog medyası, bu yüzyıldan pek yaşlı değildir. World Wide Web’de ‚aşağıdan gelen haberler‘ olarak ortaya çıkmışlardı, dünyaya bakışlarını dünyaya bildirmek istiyen yapıcıların web sayfaları olarak. Bu kısa notlar, uzun metinler, resimler ve videolar düzensiz bir şekilde ve farklı aralıklarla belirsiz bir kamuya yönelik olarak dünyaya postalanmaktalardır. Bugün neredeyse her konuya dair ve dünyanın her köşesinde yazarların bildirmeye değer olarak nitelendirdiği şeylerden ve olaylardan bilgi veren bloglar vardır. Bu arada çok farklı blog türleri vardır, hem konular ve blogların yapıcıları da çok farklıdır. 1. İnançla yazılan blog: netzpolitik.org ‚netzpolitik.org‘ blogu, kendisini ‚dijital özgürlük hakları‘ platformu olarak anlamaktadır. Bu blog bilinçli olarak gerçi bir gazeteci sunusunu temsil ettiğini, fakat yapıcıların ve yazarların tutumunun tarafsız olmadığını iddia etmektedir. netzpolitik.org blog olarak artık on yıldan fazla mevcuttur. Bu on yıllık sürede blog ağdaki özgürlük sorularını izlemiştir ve bazen hatta saptamıştır. Markus Beckedahl, netzpolitik.org: „Bloglar, örneğin nişlerde yeni gazeteci sunularını yaratmak için çok iyi imkânları yaratırlar. Bloglar gazetecilere veya yeni yetişen gazetecilere kendilerini denemek, yeni şeyleri denemek, yeni yollarda ilerlemek için süper imkânları sunarlar, çünki aslında bedavalardır. Her şey hemen yüklenebilir, dağıtıcı sağlayanlar kullanılabilir, yani teknik ile ilgilenmeniz gerekmiyor, daha doğrusu herkes kendi başına görüyor ki: Tamam, burada beyaz kâğıt gibi bir şey var. Bundan bir origami hayvanı yapabiliriz, buna aşk mektubu yazabiliriz, istersek kâğıda Komünist Manifestoyu yazabiliriz, yani nasıl kullandığımız kendimize bağlıdır. Blogların bazıları özellikle gazeteci nişlerinde gelişmişlerdir, hem orada artık fikir öncülerine dönüşmüşlerdir. Biz, netzpolitik.org olarak konu çeşitliliğine dayanan bir misaliz, ama birçok diğerleri de vardır. Hem blogların sayesinde bir şeyin eskiden nasıl olduğunu araştırmadan yeni bir şeyi denemek fırsatı vardır. Demek istediğim, eskiden bir baskı makinesi gerekirdi, eskiden başlayabilmek için çok çok para gerekirdi. Eskiden bir yayın lisansınız olmalıydı. Bunların temini kolay değildi, daha doğrusu gerçek dışıydı aslında. Ama bugün gerekenler şunlardır: yaratıcı bir fikir, coşkunluk, ve zevk dolu bir yaklaşım.“ 2015 yılının yazında anayasa koruma dairesinin özel belgelerini açıklayarak özgürlüğe yönelik çabalarıyla hatta bir devlet hadisesine sebep olmuşlardı. Netzpolitik.org hakkındaki tartışmalar bütün ülkede manşet yapmışlardı. Hatta bu olay nihayet Federal Başsavcısının görevinden çıkarılmasına yol açmıştı. Netzpolitik.org’un yapıcılarının ikisi bir süre vatan hainliğinden dolayı hapise girme tehdidi altında kalmışlardı. Markus Beckedahl, netzpolitik.org: „Bizim netzpolitik.org’daki felsefemiz şudur ki, orijinal belgeleri, yani kaynakları, genelde röportajlarımızın bir ilavesi olarak temin ederiz. Bu tutum gazetecilikte yeni bir yaklaşımdır, zaten eskiden teknik açıdan bunu yapamazdınız. Ancak özel durumlarda her hangi bir belgeyi gazetede basabilirdiniz. Veya radyo yayınında bir belgenin okunulduğu olurdu. Ama biz onu kolaylıkla internette sunabiliriz. Gazetecilerin çoğuna göre elinde bulunan orijinal belgeler altın hazinesi gibi bir şeydir. Bizim kökümüz internet kültürüdür. Paylaşma kültürüne sahip olmak bizce çok önemlidir. Orijinal belgelerle bağlantı kurmak bizce önemlidir. Bize göre okurların orijinal kaynaklardan bilgilenebilmeleri çok çok önemlidir, çünki bizi o halde eleştirici bir şekilde soruşturabilirler. Bunu aslında başkalardan da bekleriz, ama hiç kimse yapmıyor aslında. Ama bence böylelikle ağır bir güven krizini yaşadığımız bir dönemde gazeteceliğe yönelik güveni yeniden elde edebiliriz. Elbette çoğu kez küskünlük yaratırız, çünki olağan olmayan bir davranıştır, hem genelde belgeleri hazırlayan ve dağıtan kişiler onların kamuya sunulmasının aleyhinde olurlar. Fakat bu konudaki tutumumuz şudur ki, yeni dönem işte böyledir. Bir kültür kavgasında bulunduğumuzu sanıyoruz. Şeffaflık ve açıklık için mücadele veriyoruz, bunu toplumda tartışmalıyız. Fakat önder olarak davranan insanlar da gerekir, yani şöyle söyleyerek: Artık bu şekilde yapacağız ki, eski duruma göre bir normalleşmeye varalım.“ Prof. Dr. Aufenanger: „Bloglar her zaman bir alt kültür için olanaklar yaratırlar. Böylece 70’li yılların alternatif video uygulamalarının yerini bugün bloglar almış sayılırlar. Yani düşüncelerin bastırıldığı veya kamuya açık radyo istasyonlarında yayınlanmadığı durumlarda bloglar sorunlar hakkında bilgilendirmek ve açıklık yaratmak için çok iyi imkânları sunarlar. Belki belli ideolojilere dayanırlar, bunu kabul etmek lazım, bunun bilincinde olmak lazım, bloglar daima bireysel bir tarzda ve sübjektif bir açıdan yazılırlar. Fakat çok iyi bilgi verirler, bence blogların iyi tarafı budur, yani bir bakıma çoğu kez devletin denetimi altında bulunan geleneksel medyalara paralel olarak bir alt kültürü oluşturabilirler.“ Markus Beckedahl, netzpolitik.org: „Bütün bu vatan hainliği suçlamalarından dolayı itibarımız oldukça artmıştır. Bunu bir türlü anlayamıyoruz, korkunç bir prestij kampanyası vergi kaynaklarından finanse edilmişti. Biz ve bizim konularımız günlerce her haber programında, her medyada mevcuttuk, ve hatta meydana gelen devlet hadisesine bizim adımız verilmişti. Elbette hayatımızın maçını yapmış sayılırız. Böyle bir fırsat ancak bir kez elinize geçer. Ve elbette bütün katılanlara teşekkür ederiz. Çünki böylece nihayet „devlet diplomalı vatan haini şüphelisi“ ünvanını kazanan üç vakanın biri olabildik. Aslında bunu hayat hikayeme, ya da kart vizitime de yazabilirdim.“ Prof. Dr. Aufenanger: „Elbette devlet bir yandan belli sırların açıklanmasını önlemelidir. Fakat öte yandan bu tür blogların bazı şeyleri kaydedip caziplik yaratma şansları da vardır. Hem açıklık yaratabilirler, kendilerine ait bir açıklık. Yani daha doğrusu, gizlenilecek olan bir şeyi kamuya sunabilirler. Devletin bu sorumlulukla başa çıkması ve uzlaşması lazımdır. Kamuya yönelik bu çalışmalar demokratik bir toplum için çok çok önemlidir.“ 2. Hemfikirlerin blogu: langweiledich.net langweiledich.net blogunu 2006’da öğrenci Maik Zehrfeld can sıkıntısından kurmuştu. Blog yapıcısının amacı, can sıkıntısının tam tersidir. Oyalanmanın anlamı şunlardır: Eğlence, ilham, yaşam felsefesi, sanat, müzik, resimler, videolar – kısaca dijital oyun alanı web‘in sunduğu her şey. Maik Zehrfeld, LangweileDich.net: „Bence iyi bir blog her şeyden önce elbette uygun şekilde filtreden geçirilmiş içeriklerden oluşur. Kendimi bir nevi bekçi olarak görüyorum. Bulduklarımı filtreden geçiriyorum, ama kendi ürünlerim de var elbette. Ayrıca içerikler kaliteli olsalar bile gerektiği gibi aktarılmazlarsa işe yaramazlar. Yani sonuçta arkadaki insan vardır, esaslı düşünceleriyle, yaratıcı yazı tarzlarıyla ya da resimler ve videolarla etkileyen karakterler. Evet, önemli olan bu birleşimdir. Biraz önce dediğim gibi mesele teknik veya dış görünüm değildir. Mükemmel bir bloga bunlar da dahildir elbette. Ama önemli olan, arkadaki kişinin yazı tarzıdır. Basın açıklamalarını herkes kopyalayabilir, copy-paste döneminde bu sorun değildir. Bilgiler nasıl ambalaj edilir? İşte en önemli soru budur.“ langweiledich.net masraflarını reklamla karşılamaktadır. Reklam flamalarının yanısıra sayfanın belli hikayelerinde para veya çeşitli ürünleri tahsis eden markalarla yapılan işbirlikleri vardır. Prof. Dr. Aufenanger: „Sosyal şebekeler bugün geleneksel reklam medyalarının yanısıra mesajların yayılımında kullanılan çok önemli araçlardır. Sanayi bu durumdan faydalanmaktadır. Bence bu durumu kabul etmeliyiz, bunun bilincindeyiz. Ne olduğunu bilmek gerekir, o halde bloglar daha eleştirici bir şekilde kullanılabilirler.“ Maik Zehrfeld, LangweileDich.net: „Bence açıkça göstermek gerekir. Makalenin hemen başında bahsetmeye çalışırım: Şu ve şu marka bu ürünü bana dostane şekilde vermiştir. O halde herkes anlar ki, tamam, bunu kendisi satın alıp eleştirmemiştir. Yani mümkün olduğu kadar herkese açıklamak lazımdır ki, insanlar anlasınlar. Fakat ben her zaman gerçek düşüncelerimi ifade ettiğimden dolayı insanların haberdar olup olmamaları aslında pek önemli değildir. Yani ödenmiş midir yoksa değilmidir. Çünki bir yandan zaten sadece manşet hoşlarına giderse ve konu ilgilerini çekerse okurlar. Sonuçta hiç kimse okumak zorunda değildir. Öte yandan bence markalar sadece sayfada verilen yeri ve benim çalışma zamanımı öderler, düşüncelerimi ödemezler. Demek istediğim, onlar ödemeselerdi makale bu sayfada çıkmamış olurdu, fakat içeriği değişmemiş olurdu, yine de yazmış olurdum. Dolayısıyle fazla sorun yok aslında.“ 3. Uzman önemsizlik blogu: wirres.net Felix Schwenzel’in 2002’de kurduğu weblog’un adı, wirres.net’dir. Amacı aslında blog yazmak değildi. Sayfasında görülen ve okunan şeyleri şöyle izah etmektedir: „wirres.net, 2002’den beri internette yazdıklarımdan ibarettir.“ Felix Schwenzel, wirres.net: „Acaba hatıra defteri mi yazdım diye düşünüyorum, ama sanırım ara sıra hatıra defteri yazmayı denemiştim, ancak gençliğimde hiç başarmamıştım, çünki can sıkıcıdır, çünki başkaların okumasını istemediğin şeyleri yazma bir yandan güzel bir şeydir. Fakat bir şeyi yayınlamak gerçekten heyecan verici bir şeydir. Yani birini hiçe sayarsan, ona saldırırsan veya onu eliştirirsen, bence bunu insanların okuduğunun, tepki gösterdiklerinin, veya bir kavgayı başlattığının ya da enteresan bir tartışmaya yol açtığının bilincinde olmak çok daha heyecan vericidir. Açıklık yaratmak, mutlaka ufak bir dost çevresinden veya tamamlanmış bir hatıra defterinden daha heyecan vericidir. Başlangıçta sırf benim internette yazdıklarımı teoride olsa bile Amerika’nın Arkansas devletinde birisinin okuyacağını tamamen büyüleyici bir şey olarak hissetmiştim. Bu gerçek dışı bir şeydir elbette, çünki Almanca bilmeyebilir. Ama internetin teorideki olanakları, dünya çapındaki mevcudiyeti, bunlar beni gerçekten büyülemişti. Bunun etkisi hala sürmektedir. Bir şeyi yayınlama zorunluluğu, neredeyse bir baskıdan bahsedilebilir burada. Bu sanırım ki çoğu kişide geçerlidir. Hem bence bu baskıdan etkilenlerin sayısının facebook ve diğer sosyal medyaların sayesinde arttığı bence çok çok güzel bir şeydir. Fikirini kamuda beyan etmek artık çok daha kolaydır. Bir bakıma bu güzel bir durumdur, ama aynı zamanda dünyada ne kadar çok salak, rahatsız edici, manasız ve bozuk düşüncelerin bulunduğunun farkına varmak biraz da can sıkıcıdır. Ama durum böyledir işte, ve bütün bunları hiç olmazsa teoride görünür hale getirmek bence çok faydalı bir şeydir. Bizim görevimiz ise – ki bu biraz ileriye götürüyor – bunlarla ilgilenip, filtreden geçirip değerlendirmek için yeni mekanizmaları bulmaktır.“ „Internetin iyi bir tarafı varsa, orada istediğini yapabilirsin. Yani hiç kimseden, benden veya başka birinden, şöyle bir sözü dinlemek zorunda değilsin: „Başarılı bir blogcu veya başarılı bir YouTube‘cu olabilmek için şunu ve şunu yapmalısın.“ Daha doğrusu, kendinin hoşuna giden şeyi yapabilirsin bayağı. Hem şundan emin olabilirsin ki, bunu aynı şekilde enteresan bulan, katılmak isteyen, yaptığını ilham verici bulan insanlara rastlayacaksın. İşte internetin en güzel tarafı budur, kendi merakların ne kadar sapık olursa olsun, aslında daima arkadaş bulursun. Ancak önemli olan şudur: bir şeyler yapmalısın. Yani dile getirmelisin, resmini çizmelisin veya yazmalısın, veya bir kameranın ya da mikrofonun önünde konuşmalısın. Yazmak özellikle uygundur, çünki hem kolay okunabilir hem de arama motorları tarafından endekslenebilir. Fakat bir şey yapmalısın, ve emin olabilirsin ki, geri bildirimini alırsın, temas kurarsın, dostları bulursun. Bence internetin harika bir şey olduğu işte tam bundan anlaşılır.“ Uzman önemsizlik blogu hakkında şunları da yazıyor: „Burada benim zihinsel boşalmam kamuya açık olarak devam etmektedir. Komik olmaya çalışıyorum, özel yaşamımı anlatıyorum ve bunu uğursuz ve işe zararlı olsa bile eserimle, yani eserimin bazı bölümleriyle karıştırıyorum. Bu web sayfasının kötü ve aynı zamanda iyi tarafı şudur ki, burada hiç kimse yönünü belirleyemez, ben dahil olmak üzere.“ 4. Video blogları Veronika ve arkadaşı, internette video seyretmekten hoşlanırlar. Youtube’da artık giderek çoğalan özel video kanalları doğrudan yeni bir blog tarzı olarak adlandırılabilir aslında. Kanalların yapıcıları burada içeriklerini yazılı makalelerin yerine videolarla kamuya sunarlar. Diğer bir yenilik ise, bu içerikler artık bilgisayarın yerine akıllı telefonlarda izlenilmektelerdir. Veronika: „Bende aslında duruma göre değişir. Birçok şeyin öğreticisini izlerim. Bu makyaj olabilir, saç şekilleri, yemek tarifeleri veya kokteyller. Yani çeşitli şeyler. Akşam uykusundan önce çoğu kez belgeselleri izlerim. Bazen sadece eğlenmek için.“ Arkadaşı: „Bir de müzik videolarını.“ Veronika: „Evet, doğru, müzik de dahil tabi. Bence YouTube oldukça geniş bir kitlesel medya olmuştur. Okulda da sürekli duyabilirsiniz, mesela bir YouTube‘cu hakkında konuşulur, ya de yeni bir video eleştirilir. Yani şu an YouTube hakkında her şeyin oldukça gündeme girdiğinin farkına varıyorsunuz. Biraz da abartılıyor aslında, değilmi?“ Arkadaşı: „Evet. Benim okulumda da öyledir. Bazen …“ Veronika: „Bazıları mesela Babys Beauty Palace, veya Baby Bear gibi sayfalarda.“ Arkadaşı: „Onlardan hiç hoşlanmıyorum.“ Veronika: „Hem onların arkadaşları. İsimlerini tam olarak bilmiyorum. Taddl gibi bir şey….Onların kazaklarını filan satın alıyorlar. Yani gerçek hayranlar.“ Kız: „Bildiğime göre devasa hayranlar grupları vardır. Ama ne denir? Böyle aşırı hayran olanlar sözkonusu kişinin yaşamını hattinden fazla merak eder, özel konuları filan …“ Kız: „çoğu onların peşinden koşar. Veya mesela onu havalimanında karşılarlar, buna benzer şeyler. Ama bana göre ..“ Kız: „Buna benzer şeyler …“ Fakat video kanallarına dair coşkularına rağmen Veronika ve arkadaşı hiç olmazsa şu an kendi kanallarını kurmayı ve kendi videolarını internette açıklamayı aslında niyet etmemektelerdir. Kız: „Ben istemem. Bence bir yandan çok utandırıcı da olabilir, öte yandan YouTube’da bir star olmak bana göre değildir. Özel yaşam diye bir şey kalmaz, istediğin gibi tatile gidemezsin, yoksa hayranların delirir. Üç hafta video postalamamak da imkansız gibi bir şeydir. Hem hayranlara karşı sorumluluk üstlenirsin, çünki izleyiciler genelde 12-13 yaşındaki gençlerdir. Elbette yaşları daha büyük olanlar da var, ama çoğu henüz genç yaştadır. Başkaları seni örnek alırsa dikkat etmelisin ki, gereksiz şeyleri söylemiyesin.“ Kız: „Bazen inanılmaz şeyleri işitirsin, mesela 13 yaştaki gençler süperstarların isimlerini bıçakla kollarına çiziyorlar, buna benzer şeyler.“ Kız: „Bu sorumluluk bana fazla gelirdi. Resmen gereksiz olan şeyleri söylemek veya açıklamak.“ Prof. Aufenanger: „Bence bloglar aslında her zaman mevcut olmuşlardır. Mesela bildiğimiz gibi eski zamanlarda salonlarda buluşulurdu ve sohbet edilirdi. Burası ufak bir kamu ortamıydı. İnternet ise, buna benzer ortamları sınırsız bir halk kitlesine sunabilmektedir. Şöyle diyelim, eskiden Hyde Park’ta insanlara siyasi görüşlerinizi aktarırdınız, bugün artık bloglarla aynı şey yapılır ama çok çok daha fazla insanlara ulaşılabilir. Hem konularla çok daha yoğun bir şekilde ilgilenebilir insan. Blogların sayesinde epey bilgi kazanabiliriz. Blogları okumak veya onları takip etmek gayet enteresan bir alışveriş olabilir. Bence bu medya kalıcı bir unsurdur, ister internet üzerinden olsun, ister metin olarak, ister video veya başka bir medya üzerinden. Önemli bir rolü olacaktır, çünki toplumda yeni bir medya gücüne dönüşmüştür ve bence ileride de kaybolmayacaktır.“ Webloglar veya bloglar medya sektöründe kendine has bir gazetecelik tarzını temsil ederler. İster bir defter tarzında özel hikayeler olsun, ister uzman konular veya siyasi mesajlar – bloglar daima onları düzenleyen yapıcıların bir imajını yansıtırlar. Bloglar medya sunumunu zenginleştirirler. Fakat diğer medyaların benimsenmesinde de olduğu gibi blogları da eleştirerek algılamak, konuları ve niyetleri araştırmak ve diğer gazeteci kaynaklarıyla kıyaslamak gerekir. Bir blogu işletmek, ne fazla pahalı ne de teknik açısından sıkıntılıdır. Yani kendi blogunu başlatmak ve kendini dünyaya belirtmek sadece biraz cesareti ve kendini yenmeyi ister.