Wege zur Demokratie

Vom 19.Jhd. zur Gegenwart

Demokrasiye doğru

1. Mainz Cumhuriyeti 1792/93 1.1. Almanya’ya gelen devrim Almanya demokrasisinin kökü Mainz’da bulunan prenslik sarayına dayanır. 1792 senesinin son baharında özgürlük, birlik ve dostluk toplumu burada buluşur. Almanya’nın birçok şehirinde olduğu gibi Mainz’da da Fransız Ihtilal Birliğinin koruması altında Jakobenler Kulübü kurulur. Burada Fransızların inkilap düşünceleri tartışılıyor ve özgürlük, birlik ve dostluk idealleri yazılı olarak dağıtılıyordu. Fransızların Milli Meclisi özgürlüklerini isteyen bütün milletlere yardım ve kardeşlik sözü vermiştir. 1.2. Rheinisch – Alman Milli Meclisi Fakat Mainz’lı Jakobenler şaşkınlıkla birçok insanın Fransızların sunduğu özgürlüğü istemediklerini görürler. Onların üzerinde durdukları konu ise elektörün ve asaletin şehire getirdigi refahtır. Bunların çok az bir kısmı tanımadıkları ve endişe verici bir Fransız rejimi istiyordu. Jakobenlerin önde gelen lideri Mainz’lı kütüphaneci Georg Forster gerektiğinde hür bir ulusun şiddet ve zorlada kurulabilir düşüncesindeydi. Mainzer Deutschhaus’ta – şimdiki Palatina Meclis Binası – Şubat 1793’de Renanya Alman Milli Meclisi seçimleri yapılıyordu. Seçimlerde hürriyet, eşitlik ve beraberlik üzerine and içen erkekler oylarını kullanabiliyorlar, and içmeyenler seçimlere katılamıyor ve Fransa’nın düşmanı olarak ilan ediliyorlardı. Bundan dolayı seçimlere katılım oranı azdı: sadece yüzde 8 oranında oy kullanıldı. 17 Mart 1793’de 125 ilden seçilen 130 milletvekili Mainz’daki Deutschhaus’da toplandılar. Bu Almanya’nın modern ve demokratik çizgilerini gösteren ilk Parlamentodur. “Bu meclis aristokrasinin ve kilisenin ayrıcalıklarını kaldırıp mal varlıkarına el koydu. Oturumun daha ikinci gününde krallıktan bağımsız “Rheinisch-Deutsche Freistaat’ı” ilan etti ve Mart 1793’de Fransa ittifak anlaşmasına vardı. Georg Forster Mainz’da yapılan anlaşmayı Paris’teki Fransız Ulusal Meclisine sundu. Bu kabul edildi ve Mainz Cumhuriyeti geçiçi olarak Fransa’ya ait oldu.” 1.3. Mainzer Cumhuriyeti’nin sonu Fakat Forster daha Paris’teyken Mainz; Avusturyalı ve Prusyalı askerler tarafından işgal edilir ancak Temmuz 1793’te geri kazanılır. Halk Mainzlı Jakobenleri linç etmeye kalkışır. Georg Forster ise Paris’te kalmak zorundadır ve orada bir yıl aradan sonra yalnız ve terk edilmiş olarak ölür. Bugün Mainz’da sadece ismi bir caddeye verilmiştir, ama onu hatırlatan bir heykeli bile yoktur. Mainz Cumhuriyet’i kısa sürmüş ama fikirleri ölümsüzleşmiştir. Tarihçilerin tartışmasına sebep olmuş, ilk Alman Cumhuriyeti olarak da tarihe geçmiştir. 2. Mart Öncesi Ihtilali 1848 – 49 2.1 Mart Öncesi Bugün hâla Rheinlandpfalz’taki meclis binasında görülen siyah kırmızı altın renkli bayraklar Napolyon Hükümdarlığına karşı yapılan kurtuluş savaşından kalmıştır. Bunu özellikle üniversite öğrenci birliklerinde organize olan talebeler yaymıştır. 1814 ve 1815 yılları arasında Avusturya Cumhurbaskanı Metternich’in yardımı ile Viyana Kongresi Avrupayı yeniden düzenlemek için toplanır. O zaman bir çok insan demokratik hakları olan bir Alman Devleti arzuluyordu. Ancak bu taleplere muhafazakar prensler karşı geldiler çünkü bunlar yeni düşüncelere açık değildiler. Bunlar Fransız Ihtilalinden önceki zamanı geri getirmek istiyorlardı. Bu devrin adına Rönasans adı verilir ve 1815’ten Mart 1848’e kadar sürer: bundan dolayı Mart Öncesi denilir. Ekim 1817’de Thüringer Wartburg’da tüm Almanya’dan gelen 500´ün üstünde üniversite öğrencisi yeniden biraraya gelerek Birleşik Alman Anavatanının oluşmasını isterler. Metternich harekete geçer. Ögrenci Carl Ludwig Sand tarafından öldürülen muhafazakar yazar August von Kotzebue’nin ölümünden sonra öğrenci örgütleri yasaklanır, muhalif profesörler ve talebeler gözetlenir ve basındaki yazılarıda sansürden geçer. Şimdilik ulusal hareketlenmenin başı kırılmıştır. 2.2 Hambacher Bayramı 1832 “Fakat liberal anayasa devleti talepleri yine de susmadı. Mayıs 1832’de Fransa ve Polonya’dan gelen 30 bine yakın insan Hambacher sarayının harabeleri arasında buluşup şenlik yaptılar. Ellerinde siyah kırmızı ve altın renkli bayraklarıyla yurtsever şarkıları söylediler. Grup sözcüleri Philipp Jakop Siebenpfeiffer ve Johann Georg August demokratik devleti, ulusal hürriyetciliği ve liberal anayasayı talep ettiler. Fakat muhafazakar hükümet bu talebi tekrar baskı altına aldı, sansür kanunu daha sertleşti, Siebenpfeiffer ve Wirth yurtdışına kaçmak zorunda kaldılar. 2.3 1848/49 Devrimi Uzun zamandır baskı altında olan hür anayasa talebi Mart 1848’te Almanya ve Avusturya’da ihtilallere yol açtı. Askerlerle mitingciler arasında kanlı sokak kavgası devam ederken, Mayıs 1848’te Frankfurter Paul kilisesinde ulusal meclis yeni bir Almanya kurmak ve hür bir anayasa çıkarmak için toplandı. 1849’un başlarında anayasa hazırdı. Bu anayasa meşruti monarşiyi, yani bir kralın devlet başkanı olabileceğini öngörüyor, artı Alman tarihinde ilk temel hakları içeriyordu. 3. Imparator’luktan – Weimar Cumhuriyet’ine 3.1 Bölük pörçük Anayasa Hükümeti 18 Ocak 1871’te Versay Sarayı`nın aynalı salonunda “Deutsches Reich” resmen ilân edilir ve nihayet bir Alman Ulusal Devleti gerçekleşir. Bunda Prusya Devlet Başkanı Otto von Bismarck’ın çok büyük katkısı olmuştur. Fakat 1848’te Ulusal Demokratik Anayasa Hükümeti kurulacağına 1871’te Ulusal Monarşi Hükümeti kurulmuştur. Halkın çoğu hüsrana uğramıştır çünkü 1871’in anayasasında temel haklar yine yoktur. Edebiyatci Georg Herweg’in yeni Almanya hakkında yazdıkları: “Senden korkulur, bana göre sen çıldırmışsın [...] ve tanrı korkusu olmadan insan haklarını unutmuşsun.” Siyah, kırmızı ve altın renkli bayrağın yerine Prusya’nın renkleri yani siyah, beyaz ve hür şehirleri simgeleyen kırmızı galip gelir. Bismarck milletvekillerini fazla takmıyordu, üstelik 1871 Anayasasında meclise çok az haklar tanımıştı ve orada bulunanları zevzek olarak adlandırıyordu. Aynı zamanda siyasi partileri kuşkulu bir şekilde gözetliyordu. Bilhassa Sosyal Demokratları ve onun büyüyen üyelerine güvenmiyordu. Ulusal hakimiyet ve temel haklar devletinin uzun sürmeyeceğini onların düşüncelerine bağlıyordu. Bismarck 1878’ten itibaren sosyalist kanunu adı altında sosyal demokratları takip altına aldı. Dolayısıyla 1817’in “Deutsches Reich’ı” antidemokratik ve tamamlanmamış bir Anayasa Devleti olarak kaldı. 3.2 Cumhuriyetsizlerden oluşan Cumhuriyet Almanya’nın Monarşi hikayesi 11 Eylül 1918’te bitmiştir. Kaiser Wilhelm’in geri çekildiği açıklanır ve Cumhuriyet resmen ilân edilir. Ancak kaybedilen Birinci Dünya Savaşından sonra Almanya’da demokratik bir sistemi kurma şansı doğar. Devletin babaları tecrübesiz ama büyük bir iyimserlikle işe başlarlar. Weimar’da yeni bir anayasa kurmaya çalışılır. Almanya’nın tarihinde ilk kez Cumhurbaşkanı, yani “Reichspräsident” seçilir, kuvvetlerin ayrılığı ve halk hakimiyeti gerçekleşir. Ve kadınlar da uzun zamandır istedikleri seçim hakkını elde etmiştir. Nihayet ulusal ve liberal talepler gerçekleşir. Dr. Ralph Erbar – Tarihci Baştan beri Weimar Cumhuriyeti zorluklarla karşı karşıya gelmiştir. O zamanlar yurduna dönen milyonlarca askerlerin bakımı söz konusuydu. Aynı zamanda 1919 yıllarındaki son derece zor koşullarla dolu Versay Anlaşması Almanları savaşı başlatmakla suçluyordu. Netice olarak toprak kaybı, askerî işgal ve aynı zamanda yüksek oranda onarım göstermekdeydi. Bu radikal değişiklerinin sebebini Almanların çoğu artık sevilmeyen Weimar sistemine bağlıyordu. Pek çok kişiye göre monarşiden demokrasiye geçiş süreci çok hızlı şekilde gerçekleşmişti. Bu yüzden bu dönem Cumhuriyetsizlerden oluşan Cumhuriyet olarak konuşuluyordu. Şunu ilâve edin ki; Weimar Anayasası çok liberaldir. Otoriter monarşiden edinilen tecrübelerden sonra kendilerine düşman ilân ettiklerine bile tüm özgürlükleri verir ancak temel haklar korumasız kalır. Radikal siyasi partiler ise sorunsuz gelişmeye başlayabilir. 4. Nazizm 4.1 Diktatörlüğün kuruluşu 1929 ve 1930 yıllarında dünya ekonomi krizinden dolayı Almanya’da milyonlarca insan işsiz kalınca, bu Weimar Cumhuriyetinin sonu olmaya başlar. Demokratik siyasi partiler çoğunluğu kaybederler. “Reichspräsident’in” güvenliği altında Reis Kabineleri 1930’dan 1933’e kadar iktidarda kalırlar. Aynı zamanda komünistler ve naziler durmadan büyürler. 30 Ocak 1933’te “Reichspräsident” von Hindenburg NSDAP’nin başkanı olan Adolf Hitler’i “Reichskanzler” olarak seçer. Böylece Almanya’da ilk Alman demokratik denemesi boşa çıkar. Hitler seneler önce “Mein Kampf” adlı kitabında yazdıklarını hemen gerçekleştirir. Naziler 27 Subat 1933’te “Berliner Reichtagbrand’ı” derhal fırsat olarak kullanırlar. 28 Şubat Weimar Anayasasından kalan önemli temel haklar Ulusal Gün kararıyla birlikte 1945’e kadar durdurulur. Bu hakların içinde fikir ve basın özgürlüğü de yer almaktadır. Ancak 24 Mart 1933’te yetki kanunuyla birlikte Berlin’deki “Reichstag’ın” çoğunluğu Hitler iktidarını parlamentonun yardımı olmadan kanun çıkarabilmekle görevlendirir. Böylece milletvekilliği desteği kaldırılmış ve keyfi hareket için kesin olarak tüm kapılar açılmıştır. Demokratik siyasi partiler ya yasaklanır ya da kendiliğinden dağılırlar. Adalet de aynı seviyeye düşer. Kuvvetlerin ayrılığı kaldırılır ve Almanya’da diktatörlük tamamlanır. Hitler gençlik teşkilâtında çocuklar ve gençler eğitilir ve geleçekteki savaşlara hazırlanırlar. 4.2 Savaşın yolunda Weimar demokratik sisteminin izlerini ortadan kaldırdıktan sonra, Naziler tüm ulusu Doğu Avrupayı fethetmek için savaşa hazırlar. Bunu yaparken SS ve Gestapo’nun işi de kolaylaşır, çünkü bir çok insan birbirlerini ihbar etmeye başlarlar. Bilhassa Yahudilere eziyet edilir ve hakları ellerinden alınır, çünkü onlar ayra ırkına karşı tehlike olarak görülürler. 1935’te yürürlüğe giren Nürnberg Yasaları ise Yahudileri ikinci sınıf insan olarak ilân eder. 1938’teki Kasım Pogromu ile birlikte bu gelişme en yüksek noktasına ulaşır. Şiddet resmen başlar: tüm Almanya’da sinagoglar yakılır ve Yahudilere ait dükkanlar yıkılır. Bu andan itibaren binlerce Yahudi vatandaşı ise toplama kampına götürülür. Yirminci yüzyılda, on seneden az bir zaman içinde demokratik bir ülkede en korkunç terör hükümeti oluşur. 5. 1945’ten sonraki demokrasi 5.1 Reedukation Ikinci Dünya Savaşın’dan sonra Almanya geniş çapta yıkılmıştır. Galip devletler ülkeyi dört işgal bölgesine ayırırlar. Aynı zamanda galip devletlerin ideolojik ayrılıkları tekrar ön plana çıkar; herkes, örneğin Nazilere karşı savaş halinde olduğu gibi, kendi bölgesinde ayrı yollara baş vururlar. Dışarıdan 3 batı bölgelere Almanlara demokratikleşme programı verilir. Reeducation terimi ise Weimar Cumhuriyetin’e tekrar bağlanmak olarak anlaşılır. Halk Müttefik Devletlerin yardımlarıyla demokrasi dersi almaktadır. Bunun tam tersi olarak Doğu Sınırında ise eski Rus Devlet’inin kontrolü altında sosyalist demokratik bir rejim oluşur. Böylece Doğu ve Batı’da değişik zıt demokrasiler oluşur. 5.2 Ilk Alman Devleti 1949 yılında ilk Alman Devleti kuruldu: 3 Batı bölgesinde Federal Almanya, Doğu bölgesinde ise Demokratik Alman Devlet’i oluştu. Bu iki Alman Devleti 40 sene boyunca devamlı rekabet içinde oldular. Hangisinin siyasi ve ekonomi sistemi daha iyidir diye? Batı bölgesinde Weimar Anayasa’dan ve Nazizm suçundan ders almaya çalışılıyordu. Anayasa kanununda temel hakların korunması en üst safhada yer almaktaydı. Radikal Partiler takip edilmiş ve icabında yasaklanmıştı. Partiler için yüzde beş barajı Federal Meclisinin dağılmasını önlemişti. Demokratik bilincin oluşumu Amerikalıların Marshal Planının geniş ekonomi yardımıyla teşvik edildi. DDR’inde kendine ait temel hakları olan bir anayasası vardı. Bireylerin ise devlete ve topluma karşı hiçbir talep hakları yoktu. Herkes SED’in iktidar hakkını kabul etmek zorundaydı. Bunlara uymayanlar ise değişik sekillerde ya izole ediliyor ya da cezalandırılıyorlardı. 5.3 Daha fazla Demkokrasiye cesaret etmek 60’lı yıllarda demokratikleşme Batı Almanya toplumunda duraklamaktadır. Dolayısıyla talebeler ve üniversite öğrencileri NS cinayetlerinin aydınlatılmasını artı liberal davranışlar ve siyasi kararlarda daha çok söz hakkı talep ederler. 1968’den sonra Federal Almanya demokratikleşmede bir ilerleme göstermiştir. Basbakan Willy Brandt ise 1969’ta hükümet deklarasyonunda söze söyle başlar: “Biz demokrasiye daha fazla cesaret göstermek istiyoruz.” Bir çok alanda birlikte oy kullanma hakkı, örneğin iş yerlerinde, okullarda ve üniversitelerde genişliyor, ergenlik 18 yaş altına indiriliyordu. Yeni vatandaş hareketi silahsızlanmayı, barışı ve çevre korumasını destekliyordu. DDR’de ise SED yönetimi batı demokratikleşme anlayışını bastırıyordu. Mikael Gorbatçov’un 80’li yıllarda Glasnost ve Perestorayka programında ilgi görmemişti. Böylelikle SED katı sosyalist tutumuyla DDR’in batmasına katkıda bulunuyordu. 6. Bugünki Demokrasi 6.1 Demokrasi – bir başarı örnegi Federal Almanya’nın kuruluşundan yaklaşık 60 yıl sonra demokrasinin modeli varlık gösterir. Öyle görülüyorki, Almanlar, geçte olsa, iyi bir demokrat haline gelmişler ve devletleri ile iyi ilişki içindedirler. Demokrasinin kuralları genel anlamda benimseniyor. Toplumun her alanındaki periyodik seçimler halkın söz hakkını garantiliyor. Fakat demokrasi buna rağmen emin ellerde mi? 6.2 Demokrasiyi öğrenmenin yerleri Kısa zaman içerisinde demokrasinin kural ve koşullarını öğrenip uygulanması gerekiyor. Uygun yerler ise çocuk yuvaları, serbest gençlik kollarında toplantılar ve elbetteki okullardır. Burada çocuk ve gençler demokrasinin getirdiği kolaylıkları ve bunun zamanla zorluklara da dönüşebileceğini öğrenirler. Bunları öğrenmeleri için müdür ve öğretmenlerin talebelere yer ve zaman vermeleri gerekir. 6.3 Demokrasiyi tehlikeye sokmak Sağcı ve radikal solcu ögrütler ve aşırı dinci gruplar devletin temel kurallarını gerçek bir çözüm bulmadan zorla yok etmeye çalışırlar. Ve bunu çocuklara ve gençlere aşılamaya çalışırlar. Çoçunlukla sağcıların kullandığı medya alanı ise müzik, yani şiddeti hoş duyuran şarkı sözleridir ve bunlar son zamanlarda yaygınlaşmaya başlamıştır. Yabancı düşmanlığını körükleyen ve Yahudilere karşı yazılmış şarkı sözleri internette kolay bir şekilde bulunmaktadır ve bunlar CD’lere basılıp okullarda dağıtılmaktadır. Ve bunu uygularken basit sloganlarla korkuyu tahrik ederek ön yargılarla azınlıklara karşı cephe alınıyor. “Demokrasinin belkide en büyük tehlikesi, bizim içimizdedir. Azalan güven, siyasetcilerin davranışlarına olan itimatsızlık, artan siyasi isteksizlik ve bundan dolayı seçimlere katılımın düşmesi geçen yıllarda gizli demokrasi yorgunluğunu gösteriyor. Yüzyıllar boyu mücadele ederek elde edilen demokrasiye bugün bir çok insan tabiî nazarıyle bakıyor ve fazla kayda almıyor. Ama bu böyle değil işte. Çünkü demokrasi ortadan desteğini kaybederse kenardaki rakibini asıl o zaman güçlendirir.” Bundan dolayı canlı demokrasinin ayakta durabilmesi için dikkatli demokratlara ihtiyaç var. Bu zaman ve sabır gerektirir – daima başarılı olunmasa da. Demokrasi asla tabiî nazarıyla ihmal edilmemelidir. Onu devamlı korumak bir görevdir – hepimizin görevi!